Erzurum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Erzurum Yersuları

Erzurum’un Yer Suları ve bir kısım Çeşme Ayakları.

Ekrem Yıldızer usta’nın Anlatımıyla Erzurumun yer suları, kaynak ve ayaklar.

Ekrem Yıldızer usta, Erzurum Büykşehir Belediyesi’nin – O vakitlerdeki adıyla Erzurum Belediyesi- su şebekesinde 40 yıl tesisatçı ve su ustası olarak çalışmıştır. Aşağıdaki Bilgiler 85 yaşındaki Ekrem Yıldızer usta ile gazeteci, yazar Mustafa Damlarkaya’nın yapmış olduğu röportaj sonucunda alınan notlardan redakte edilerek çıkarılmıştır.

Halihazırda Ekrem Yıldızer usta, oldukça dinç, hafızası yerinde, kombina muhitinin altında kırk dönümlük bir tarlada emek vermekte olup; her yıl beş dönümünü kendisi bizzat ekmektedir.

Ekrem Yıldızer usta gördüğü ve tecrübe ettiği kadarıyla Erzurum’un yeraltı su kaynaklarını ve çeşme ayaklarını şöyle anlatıyor;

‘’…1933 yılında Erzurum’da doğdum. 1954 yılında askerliğini yaptım ve askerlik dönüşü Erzurum kombinasında o zamanlar altyapının kurulmasında görev yapan Almanlarla birlikte çalışarak sıhhi tesisat ve su işlerini de onlardan öğrendim.1958 yılında, dönemin belediye başkanı Edip Somunoğlu zamanında, belediyenin açtığı ustalık imtihanını kazanarak belediyede usta kadrosuyla su şebeke bölümünde göreve başladım. Eski işimden beri su tesisatçılığı işini çok sevdiğimden belediyede de bu işi çok sevdim ve benimsedim. O kadarki o zaman verilen fotoğraflı, su şebeke usta belgesini hala üzerimde taşırım…’’

Genel olarak su işlerinin, hele hele belediye su şebekesi işlerinin her adamın harcı olmadığını söyleyen Ekrem Yıldızer usta bu hususta gerek teknik ve gerekse altyapı bilgisi ile tecrübenin altını çizerek çalıştıramayacağını, özellikle de şebekenin çok iyi bilinmesi gerektiğini ifade ederek; Erzurum yeraltı sularının kaynak ve ayakları hakkında şu bilgileri vermiştir;

“… Gez Mahallesi’nde akan çeşmelerin kaynağı eski orduevi, şimdiki polisevi’ nin kalorifer dairesinin altındaki bir gözeden geliyordu, bu sular galvanizli demir borularla geldiği için, zamanla galvanizini kaybettiğinden ara ara paslanmalar yaşanırdı. Belediye Reisi’nin emriyle, o zamanki ekibimizle birlikte bu boruları yeni ve temiz borularla değiştirdik ve suyu, yeni borularla Çaykara’dan, Gez Mahallesi’ne kadar getirdik. Bu çalışma sırasında kaynaktan aldığımız suyun bir kolunu, Mumcu’da akan çeşmelere, bir kolunu Mezbaha’ya, bir kolunu da o zamanlar Belediye’de görev yapan Nafiz Beyin oturduğu, Rıza Bey sokağına yönlendirmiş, diğer bir kolunu ise bugün Çaykara’da akan, Kırmızı Taş çeşmesine, bir başka kolunu şimdiki ağız ve diş sağlığı merkezi’nin yanında akan çeşmeye akıtmıştık.

‘’… Zamanla mezbaha iptal olunca Belediye Başkanı Orhan Şerifsoy’un talimatıyla buraya yönlendirdiğimiz suyu Gez ve Çamlıca Camilerine yönlendirdik. Bütün bu çalışmalar sırasında tüm tesisat işlerini kendi elimle yaptım. Şu anda Gez Cami’nin güneyinde akan çeşme, İbrahim Bey’ in fabrikasının kümbetidir, yani akan su o fabrikanın suyudur. Yine Gez Mahallesi’nde bulunan Saçlıoğlu Çeşmesi’ni de o vakitlerde görülen lüzum üzerine belediye oradan kaldırarak bugünkü otobüs durağının arkasına getirip orada akıtmıştır…’’

‘’…Yazıcızâde Çeşmesi bildiğimiz üzere Erzurum Valisi İbrahim Pâşâ tarafından, 1746 yılında yaptırılmıştır. Şimdilerde adı Saraybosna Caddesi olarak geçen Dere Mahallesi’nde bir sabunhane vardı. Buranın ürettiği sabun, o gün Erzurum’da kullanıldığı gibi diğer illere de satılırdı. Çok büyük bir sabunhaneydi ve bu sabunhanenin 5 metre sağında, kapaklı bir depo girişi bulunurdu. Yazıcızâde Çeşmesi’nin kaynağına da bu depo girişinden ulaşılırdı. Belediyenin görevlendirmesi ve alınan doktor raporuyla biz dört arkadaş, bu depoya girdik. Çok zahmetli ve bir o kadar da keyifli bir çalışmaydı bu, belimize ip bağlayarak 25 metre aşağıya makaralarla suya inmiştik. İniş sırasında oldukça daralmış, havasızlıktan çok bunalmış olmamıza rağmen kaynağa - suya inice orada çok güzel bir hava ile karşılaşmış ve ferahlamıştık…İndiğimiz yerin ilerisinde Tepe Tarla mevkii yer alırdı. Suyun geldiği yerin- kaynağın alt,üst ve bütün yan tarafları sal taşlardan yapılı idi. Su, bu sal taşların arasından geliyordu. Suyun geldiği yerin, sal taşların sağ tarafında bir hepenk vardı. Eski evlerin bacasında bulunan tandır hepengi gibi bir hepengdi bu. Zamanında bu hepengi de merdivenlerden yapmışlar, kaynağa oradan inip çıkılıyormuş… Bu merdivenli kısım, 25 - 30 cm. genişliğinde idi. Bunun üzerinde bulunan, üstü taşlarla örtülmüş yerden, yüzükoyun sürünerek Tepe Tarlaya kadar gitmiştik bu çalışma sırasında. Eğer birimiz ölse idik diğerlerinin de buradan kurtuluşu mümkün değildi. Çünkü suyun aktığı kanal çok dardı ve tek adam bile ileri ya da geriye doğru zorlukla ilerleyebiliyorduk. Kanalın sonunda bir genişlik görmüştük ki burası, Yazıcızâde Çeşmesi’nin kaynağı idi. Su, buradan sal taşlar arasından akarak çeşmeye geliyordu. Kaynağa yukarıdan toprak dökülmüş, dökülen toprağın bir kısmını su götürmüştü. Burayı temizledik. Pırıl pırıl bir suyu vardı kaynağın. Yazıcızâde Çeşmesi’nin suyu normalde,30 metre derinlikten geliyordu. Yakutiye Zabıtası binasının, tam yanında yer alan çeşmeden akan su da Yazıcızâde’nin kaynağından geliyordu. Bu çeşmenin yerden 5 - 6 m. aşağıda olması, Yazıcızâde Çeşmesi’nin derinliği hakkında bilgi vermektedir zaten…’’

“… Eskiden, yine şimdiki Adnan Menderes Caddesinin yukarı taraflarında Ebe Melek Arslan’ın evinin önünde bir kapak vardı, muhtemelen bu kapaktan Cennet Çeşmesi’nin ayağına ulaşılıyordu, Cennet Çeşmesi’nin suyu, kav borularla gelerek bugünkü yerinde akardı. Ama bu suyun kaynağına giremedik ve kaynağını göremedik. Kurşunlu Camii’nin abdest alma yerlerinin sol tarafında bulunan abdest alma yerinde de kilitli bir kapak vardı, bir çalışma sırasında bu kapağı açarak 4-5 m. kadar ileriye gittim. Burasının suyu, kaleden taraf dökülen toprağın içinden uzanan kav boru ile geliyordu. Ayrıca Pervizoğlu ve Zeynal Camileri’nin önünde ve Gürcükapı’daki Akbank’ın karşısında akan çeşmelerin suları da buradan geliyordu…Bu çalışmalar sırasında tespit ettiğimiz kadarıyla Şabakhane’nin suyu da kalenin altındaki bu kaynaktan geliyordu…
Yine bu çalışmalar sırasında tespit ettiğimiz kadarıyla Dabakhane’nin suyu da Kumlu Dere’den yukarı, 23 Temmuz Okulu’nun ilerisinde, Şefikgiller’ in evin oradan geliyordu…’’

“… Bir zaman Mahallebaşı’nda meydanın güneybatısında yer alan Ak Pungar’ın suyu azaldı. Çeşmenin 10 m. ilerisinde, sola doğru, sokağın içinde sal taşla kapalı bir kapak vardı. Kapağı açıp bir arkadaşımla birlikte iple, 30 m. kadar aşağıya indik. Burada üstü kapalı bir kemer vardı ve su beyaz taştan yapılmış bir arktan geliyordu. Arkın yan tarafında, bir adamın yürüyeceği kadar beyaz taştan yapılmış, dar bir patika yol vardı. Biz bu yol ile 15-20 m. kadar daha ileriye doğru gittik. Orada yuvarlak bir boşluk vardı. Burası yukarıda bulunan Sağlık Ocağı’nın altı idi. Su, buradaki küçük bir havuzda dinleniyor, sonra arkla aşağıya doğru akıyordu. Bu boşluğun sağ ve sol taraflarında ayak koymak için yerler yapılmış zamanında, ayaklarımızı o yerlere koyarak uzanmaya çalışsak da uzanamamış ve o günkü adamların bizden uzun boylu olduğunu düşünmüştük. O boşluğa toprak dökülmüş, su kesilmişti.Toprağı sağa sola doğru temizledik ve 100’lük plastik boru ile suyu boruya alıp Akpungar’ın suyunu akıttık. Ama, Ak Pungar’ın kaynağına gidemedik… Ak Pungar’ın bir de kitabesi vardı, ben onu gördüm. Bu kitabede Ak Pungar’ın yanında, Şadırlı Sokak’ın olduğu, burada da Şadırlı Taburunun yer aldığı ve suyu Ak Pungar’dan aldığı, çeşmenin tarihi hakkında da ‘ Biz bu çeşmenin bu halini gördük. Eğer arar ve sorarsanız, tarihini bilemiyoruz. Hz. Musa’yı bulmanız lâzım.” denilmiştir…’’


Ak Pungar’ın kaynağı ile ilgili olarak rahmetli Mevlüt Zincir’den aktarılan bir başka bilgi ise şöyledir;

“…Gölbaşı çevresindeki esnaf içme ve çay suyunu, Köseömerağa Camii’nin önünde, 3 m. yükseklikteki işlenmiş kamber taşından yapılmış bir çeşmeden, gür akan, iki musluktan temin ederdi. Bu su zamanla azaldı, çeşmenin yanındaki kapaktan aşağıya inerek suyun aktığı arkın yan tarafındaki patika yolu, arka arkaya yürüdük. Su beyaz bir ark taşın içinden geliyordu. Bu su, yer yer bir havuza basamaklarla dökülüp dinleniyordu. Derken epeyce bir yürümeden sonra, Ak Pungar’ın kaynağına ulaştık. Kaynak,Türbenin alt tarafında, dağın dibinde bir yerdeydi. Kaynak beyaz bir taştan yapılmış büyükçe bir havuz idi. Su, bu havuzun birkaç yerinden kaynayarak çıkıyordu. Üstü de gayet güzel yapılmış ve kemerliydi…

“… Erzurum’un suyu eskiden Kiremitlik su deposundan gelirdi. Burada 10.500 tonluk iki depo vardı. Bu depoların suyu, Türbe’nin oradaki, Kân Yaylasındaki, Kapıkaya’dan gelirdi. Bu su kireçsiz olduğu için, bu depolardan biri, doğrudan İstasyondaki depolara giderdi. Trenlerin depoları bu su ile doldurularak çalıştırılırdı. Birinin suyu da şebekeye bağlıydı ve tüm şehire dağıtılırdı. Burada bir atmasor vardı. Bu atmasora 1 kg. klor atılırdı, atmasor da bu kloru suya verirdi, böylece su temizlenirdi. Bu depolara Kapıkaya’dan gelen su, kaynağından 1 km. aşağıda bir maslak’a gelirdi. Su, bu maslaka dökülerek ferahlandıktan, dinlendikten sonra tekrar boruya girerek depoya gelirdi. Kapıkaya’dan gelen su, 50 cm. boyunda,20 cm genişliğindeki kav borularla depoya iletilirdi. Bu kav borular, özel yapılmış bir macun ile birbirlerine birleştirilmişti. Bu macun; bir dibek taşına, alçı, bezir ve pamuk koyularak macun gibi oluncaya kadar dövülür, sonra kav boruların birleşim yerlerine sürülürdü. Bu macun kurudukça çelik gibi olur ve suyu kaçırmazdı. Hava sudan çok kuvvetlidir. Bu depoların suyu kesildi mi bu suyun içine hava girerdi. Hava girdiği zaman, hava suyu geriye doğru sürerek depoya gönderir, depoda 10.500 ton su, tekrar depolanınca, o havayı sürüp atar. Bu gösterir ki hava sudan çok kuvvetlidir…’’

“…Türbeden gelen yer suları Hanım Kehrizleri’ dir. Bu sular kav borularla gelir. Bu suların Şair Nef’i Ortaokulu’nun çevre duvarının yanında, Çifte Minareli Medrese’nin arkasındaki kümbete bakan tarafında, bir kümbet vardır. Bu bir terazidir. Buraya gelen su buradan yukarı çıkar, burada bir sahanlığa dökülür, o sahanlık dolunca da su aşağı doğru basıp kaleye gider - bunun tarihi muhtemelen en az 300 yıllıktır- bu suyu herhalde hayır sahibi bir hanım akıttığı için de bu adı almıştır… Gün dönümüne kadar, Boğaz’dan 10 bel su gelir, Bu suyun ; 1 beli Dutçu’ya, 1 beli Yarımca’ya, 1 beli Dere Mahallesi’ne, 1 beli Muratpaşa Mahallesi’ne, 1 beli Gez Mahallesi’ne, 1 beli Çiftlik’e, 1 beli de üniversite kurulmadan önce Kân’a giderdi.
Gün dönümünden sonra sifon vurulur, 1 beli aşarsa hayvan suyu olarak Dutçu’ya verilir. Bu su, oradaki değirmenleri döndürürdü. Ellerinde resmi ferman vardı. Boğazdan gelen bu su, Gez Mahallesi’nden araziye giderdi. 1958 yılında, Edip Somunoğlu zamanında, Kombina’dan Köşk’e kadar 40’lık boru döşenerek buradaki, temiz su bostanlara verilirdi. 40 değirmenlerin suyu 3 bel sudur. Bu su değirmenleri döndürmez.
Demek ki Madrak’ın suyu buraya geliyormuş. Cemreler suya düştüğü zaman depolar dolardı. Çünkü depolara gelen gözelerin suyu artardı. Bu hal gün dönümüne kadar devam eder, gün dönümünden sonra eski haline gelirdi. Erzurum’da don, 60-70 cm. kadar aşağıya iner. Cemre toprağa düştüğü zaman don alttan yukarı doğru açılır. Bu bilgi, tecrübe ile edinilmiştir. Erzurum şehrinin altında çok su vardır…”


Metin Çözümleme: Mustafa DAMLARKAYA
Metin Redaksiyon: Şahin TORUN (Kültür İşleri Şube Müdürü)